Zerrin o sabah erkenden kalktı. Tuvalete gitti elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Mutfağa geçip cayı ocağa koyup, kapıya çıktı. Derin bir nefes alıp, daha yeni yükselmeye başlayan güneşe baktı. İçi mutluluk doldu. Güzel bir gün olacaktı. Kafasından yapacağı işleri şöyle bir geçirdi, tatlı bir heyecanla gülümsedi.
Mutfağa dönöp çayı demledi. Annesi ve ablasida birazdan uyanırlardı. Onlar uyanana kadar köyün girişindeki fırından sıcak ekmek alacak kadar vakti vardi. Hem sabah yürüyüşü olur diye yüksek sesle düşündü. Gitti ekmeğini alıp geldi, daha kimse uyanmamıştı. Sofrayı kurarken herkes uyandı.
Bahar nasıl güzel gelmişti uzun bir kıştan sonra. Tüm canlılar bir heyecanla bağırış cağırış koşturuyorlardı. Sofranın toplanmasını anneye bırakıp ablasıyla çicek pazarına çicek almaya gittiler. Uzun bir alışverişten sonra yorulmuş olarak eve döndüler.
Annesi beş cayını çoktan hazırlamiştı. Gene tatlı bir sohpet başladı. Yapılacak işleri konuştular, hangi çiceği nereye ekeceklerine karar verdiler. Aslinda çicek içi ablasına aiti. Her yıl bahçeyi cennete çevirirdi. Annesi dediki “kızlar elleriniz dert gormesin, cebinizin bereketi daim olsun, sağlıklı, huzurlu, mutlu olun insallah”.
Çicekler ekildi, domates, salatalık fideleri dikildi, çimler kesildi.
Bir kaç hafta sonra bahçe muhteşem güzel olmuştu. Erik ağaclarının altında çay sohbetleri çok hoştu.
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur sözü buradan geliyor herhalde!