Dolaşmaktan yorulmuştum. Çikmaz bir sokağa girdiğimi anlayınca kaldırıma oturdum. Bir sigara yakıp etrafıma bakınmaya başladım. Eskinin anılarını taşıyan ahşap evler, parke taşlı sokak, dar kaldırımlar. Ne güzel bir sokaktı burası böyle.
Oldum olası ahşap evlerin hayranıyımdır. Yağmurdan kardan, daha doğrusu güneşten bronzlaşan kahve rengi tahtalar. Hafiften kımıldayan el emeği göz nuru perdeler sevdiğinin yolunu bekleyen kızlar gibi yola bakıyorlar. Pencere önlerindeki çicekler, insani karşı konulması güç ve israrcı bir biçimde içeri çağırıyorlar. Usulca fısıldayarak “sırlarını biliyoruz çekinme gel” diyorlar.
Gercekten biliyorlarmıdır benimde böyle yorgun ve bezgin olduğumu. Rüzgar estiğinde aralardan gelen soğukla benimde onlar gibi sancılandığımı. Üzerinden her geçişte can havliyle bağrışan parkeler kadar canımın yandığını.
Yıllardir kara, yağmura, rüzgara benimde kendi şartlarıma göre sizin gibi direndiğimi biliyormusunuz gerçekten? Siz yaşlandikça değer kazandınız, ben kaybettim. Ama işte ikimizde burdayiz şimdi.
Bilirmisiniz Penguenler göç yoluna iki ayrı grup olarak çıkarlar. Farklı yollardan aynı hedefe, aynı zamanda ulaşırlar.
Aynı sizin ve benim gibi.