Ekimin son günleri güneş toplamiş bavulunu gitmek üzere. Kapıdaki çiçekler üzüntüden hasta oldup soldular. Güneş yeter artık her sene aynı şeyi yapıyorsunuz birkaç aylığına gidiyorum geleceğim; görmüyormusunuz yapraklarda ağactan ayrılıyor ama ağac vazgecmiyor, her seferinde daha güçlü geri dönüyorlar dedi. Çiçeklerin yanına gittim şaçlarını okşadım teselli ettim. Bütün seneyi ayakta geçiremezsiniz dinlenmeniz uyumanız gerek dedim.
Toprak seslendi hadi gelin oyalanmayın. Çok işim var sizleri temizleyeceğim; tohumları nemi ve ısısı uygun yerlere taşıyacağım. Gübrelikleri depoya götüreceğim. Karlar eriyince sular ağaç köklerine gitsin diye kanallar açacağım. Kilere extra yiyecek koyacağım. Geçen yıl karlar uzun süre gitmedi kurtların yiyecekleri bitti mecburen lalelerin soğanlarını yediler. Olan bana olduö Güneş cok kızdı. Aynı hatayı tekrar yapmayacağım dedi.
Bir bardak çay alıp kapının önündeki masaya oturdum. Toprağın bu kadar işi olduğunu bilmiyordum. Gözüm neşeyle oynayan Kasımpatılara takıldı. Pembe olan seslendi: “Biz Güneşin en küçük çocuklarıyız. İçeriye biraz geç gireceğiz, Toprak annenin haberi var.” dedi. Onun için bakmamıştım güzelliğinize bakmıştım dedim. Biraz üşüdüm, benimde içeri girme vaktim geldi.